Hiç duraklamadan İnaltı mağarası için yolumuza devam ettik. Oldukça bozuk bir yoldan yaklaşık 7 km. sonra İnaltı mağarasına varabildik. Gelene kadar şüphelerim vardı, bu kadar yola değecek mi, zaten mağara oldum olası ürkütmüştür beni. Ama mağaranın heybetini görünce bütün zahmete değdiğini gördüm. İçerisi oldukça serindi, üzerime birşey almadığıma çok pişman oldum. Mağaranın derinlerine kadar inebildik, çünkü güzel bir andınlatma yapılmıştı. Kapıda bir görevli var fakat giriş için hiçbir ücret talep edilmiyor.
Dönüşte geldiğimiz yoldan farklı bir istikamet izledik, yolun o tarafının daha düzgün olduğunu söylediler. Gerçekten yemyeşil ağaçların arasından kıvrılarak giden çok keyifli bir yoldan geri döndük.
Keyifli dönüş yolunun ardından tatlı bir yorgunluk içinde Ayancık'a vardık. Kalacağımız Öğretmenevi'ni bulmak hiç de zor olmadı, sahile iner inmez karşımıza çıktı. Ayancık çok şirin bir sahil kasabası, dükkanlar bile orjinalliğini bozmamış, akşam yanımıza fotoğraf makinamızı almadığımızdan maalesef fotoğraf çekemedim. Uzun aramalar sonucu sahildeki çay bahçelerinden birinde yemek yemeğe karar verdik. Kadınların mantı açtığını görünce hemen biz de mantı söyledik. Garson çocuğun fıstıklı mı yoğurtlu mu olsun sorusunu ilk başta anlamasam da, kendimce fıstıklı yemenin doğru olacağına karar verdim. Mantının üzerine yoğurt yerine bildiğiniz şam fıstığının dövülmüşünü döküyorlar, ayrı bir lezzeti vardı, denemenizi tavsiye ederim.
2 yorum:
Ooo siz bu gezilerden bir sürü lezzet eklersiniz sevgili Bahar! Teşekkürler.
İnşallah Tijen Hanım :)
Yorum Gönder