17 Eylül 2007 Pazartesi

KARADENİZ-2

26 Ağustos 2007 Pazar


Sabah erkenden Sinop'a doğru yola koyulduk. Yeşillikler içindeki kıvrımlı yollarda küçük bir misafirimiz vardı. Kamlubağanın geçisini beklemeden onu yolun kenarına aldık. :)


Ülkemizin en kuzey burnu olan Sinop İnceburun'a doğru yolumuza devam ettik. İnceburun da herhangi bir tesis yok, ama en uca kadar gitmek istiyorum diyorsanız, şehir merkezine inmeden sola dönüp, İnceburun tabelasını takip edeceksiniz.

Belki de Karadeniz bölgesinin tek tahrip olmamış sahil kesimi Samsun'a kadar geldiğimiz bu yoldu. Samsun'dan sonra maalesef sahil boyunca otoban devam ediyor. Belki trafik açısından daha rahat, fakat o keyifli, kıvrımlı yollar kalmamış. Sinop'tan sonra Samsun'a devam ettik. Samsun birkaç gün önce büyük bir sel felaketi yaşadığı için fazla kalmadık. Fakat şehrin girişinde yapmış oldukları teleferikle yukarı, yeni bulunmuş mezarların oraya çıktık. Belediye çok da güzel bir tesis yapmış o tepeye, öğlen yemeğimizi orada yedikten sonra, Atatürk'ün Samsun'a çıktığı Bandırma vapurunu görmek üzere yola devam ettik. Bandırma Vapuru'nu müze haline getirmişler. Kamaraların birinde Atatürk ve silah arkadaşlarının mumyalarıyla bir toplantı anı canlandırılmış, bir diğerinde ise Atatürk'e ait fotoğraf sergisi bulunuyor. Tarihteki önemini düşünürseniz Bandırma Vapurunu görmeden Samsun'dan geçmeyin derim.


Akşam konaklamak üzere Ordu'ya devam ettik. Ordu'da da Öğretmenevini bulmamız hiç zor olmadı. Yorgunluğumuzu atıp sahildeki lokantaların birinde akşam yemeğimizi yedikten sonra erkenden otelimize geri dönüp yarın ki planımızı inceledik. Ne kadar akşamdan haritaları incelesek de sabah bütün planımız değişiyordu.

27 Ağustos 2007 Pazartesi

Sabah erkenden Ordu'yu tepeden görme imkanı sağlayan Boztepe'ye çıktık. Burada manzara gerçekten müthiş, birşeyler yiyip içebileceğiniz bir tesis de mevcut. Biz dayanayıp birer haşlanmış mısır aldık. Gerçekten buradaki mısırın tadı bir farklı.Yemeden dönmeyin.Tekrar sahile inip Giresun'a doğru devam ettik. Bütün hayalim Görele de pide yemekti, fakat eşim onun için biraz daha beklememi söyledi ve Giresun'un merkezinden içeri doğru ilerledik. Nereye gittiğimizi sordum eşime, ama bir cevap alamadım. Çünkü o da nereye gittiğimizi bilmiyordu :) Biraz macera katalım gezimize dedi. Karadeniz'in eşşiz güzellikteki yeşilliklerinin içinden uzunca bir süre tırmandık, çok da bozuk olmayan patika yoldan oldukça yukarı çıktık. Artık hava sıcaklığıda düşmeye başlayınca ben biraz endişelenmeye başladım, fakat eşim halinden oldukça memnundu. Yaklaşık 70-80 km tırmandıktan sonra bir düzlükte biraz mola verdik. O sırada bir teyze evinden bize doğru geldi ve sıcacık gülümsemesiyle bizi karşılayıp hoşgeldiniz dedi. Kısa bir sohbetin ardından, teyze bize, daha 20-30 km. sonra bir asfalt yoldan aşağıya yani Giresun'a inebileceğimizi söyledi. Yolumuza devam ettik, artık fazlasıyla yorulmuş ve acıkmış şekilde eşimin yüzüne baktım, beni bir an evvel Görele'ye götürmesi için yalvardım. Akşamüstü Görele'ye varıp enfes pideyi yedikten sonra konaklamak üzere Akçaabat Öğretmenevi'ne devam ettik.

28 Ağustos 2007 Salı - Sümela Manastırı

Bugünkü planımızda Sümela Manastırı vardı, fakat manastıra çıkmadan yol üstünde yöresel kahvaltı ettik. Klasik kahvaltı tabağı haricinde kaygana ve kuymak geldi sofraya. Kaygana bizim de yaptığımız bir çeşit gözleme, kuymak ise mısır unu ve peynirden yapılıyor. Kimi yerlerde muhlama denen kuymağı ailem de yaptığından büyük bir keyifle yedim.

Sümela Manastırını size sadece fotoğraflarla anlatabileceğim. O kadar yüksekteki bir dağa o manastırı nasıl inşa ettikleri hala bir muamma. İçindeki restorasyon çalışmaları halen devam ediyor. O nedenle kısıtlı bir bölgeyi gezebildik. Fakat insanımızın duvarlara kazıdıkları isimleri görünce de içimiz acıdı, tarihi nasıl yok ediyorlar diye.















Detaylı bilgi için http://www.karadenizgezi.net/sumela/index.htm burayı ziyaret edebilirsiniz. Karadeniz için hazırlanmış çok güzel bir site.




Sümela Manastır'ından sonra Türkiye'nin belki de en eski tünellerinden biri olan Zigana Tüneli'ne çıktık.

Tünelden çıkar çıkmaz geri döndük, yoksa yol Gümüşhane'ye gidiyordu. Yol kenarındaki Gümüşhane'nin meşhur pestilini satanları gördük, fakat görmezlikten geldik:) Artık karnımız zil çalmaya başlamıştı. Hamsiköy'e doğru inmeye başladık. Fakat bu sırada gözümüze bir tabela daha çarptı. Limni Gölü 7 km. Tabi tahmin edeceğiniz üzere hemen sapaktan içeri girdik. Biraz bozukça bir patikadan göle ulaştık, aslında göl demek yanlış olur, huzur içinde bir gölet burası. Gölet kenarında biraz soluklanıp sütlacıyla meşhur Hamsiköy'e devam ettik.

Zigana dağından aşağıya inerken nedense Hamsiköy tabelası yok, neyse ki çıkarken görmüştük te az çok tahmin edip sağda Hamsiköy tabelasını bulup içeri girdik. Büyük merakla gittiğim Hamsiköy'e varınca şaşırıp kaldım. Çünkü terk edilmiş bir köy, sadece bir lokanta açıktı, biz de oraya girdik yemek için. Bir güzel kurufasulye üstüne de harika bir sütlaç yedik. Arka masamızdaki teyzenin meraklı sorularıyla fasulye ve sütlacı nasıl yaptıklarını öğrendik. Merak edenlere anlatabilirim. Ama lokantanın sahibi amca sizin sütlerle bu kadar güzel olmaz demeden de duramadı :)

Saatimize bakıyoruz 5'e gelmek üzere, acaba Trabzon Atatürk Köşkü'ne yetişebilir miyiz derken bir anda kendimizi önünde bulduk, oh neyse ki kapanmamış, rahatlıkla gezebildik.



İçinde fotoğraf çekmek yasak olduğundan size dıştan fotoğrafını gösterebileceğim. Çok da güzel bir bahçesi var. Atatürk'ün bulunduğu yerlerde gezip, onun kullandığı eşyaları görmek bende inanılmaz duygular yaratıyor.

Akşam yemeğimizi yemek üzere Akçaabat'a geri döndük ve sahildeki Nihat Usta'da Akçaabat köftesi yedik. Yemekten sonra sahilde yürüyüş yapıp gelen müzik sesine doğru ilerledik. Meydanda büyük bir kalabalıkla karşılaştık. Birazdan müzik başladı ve meydandaki o, 200-300 kişilik kalabalık hepberaber horon tepmeye başladılar. Muhteşem bir görüntü ve coşku vardı, kendimi horona dahil etmemek için zor tuttum. Hem Karadenizli olmam hem de 4 sene bu yöreleri oynamam beni heyecanlandırıyordu. Ama yine de uzaktan izlemeyi tercih ettim, inanın o bile insanı yoruyor.

2 yorum:

Adsız dedi ki...

Bahar Hanım,
yazılarınız çok samimi ve detaylı. Tam aradığım bilgileri veriyor. Teşekkürler

Unknown dedi ki...

Teşekkür ederim , işinize yaramasına sevindim :)